
Mehmet Mutluoğlu
Anahtar Parti Genel Başkanı Sayın Yavuz Ağıralioğlu’nun neredeyse bütün konuşmalarında ısrarla vurguladığı bir gerçek var: Türkiye’de sayıları 9 milyona yaklaşan, bahis ve kumara bulaşmış; esrar, eroin ve uyuşturucu girdabına sürüklenmiş çocuklarımız, gençlerimiz ve insanlarımız bulunuyor. Bu sadece bir istatistik değil; bu, sessizce büyüyen bir toplumsal felakettir. Ve Yavuz Ağıralioğlu bu felaketi yıllardır yüksek sesle dile getiriyor: “Bu insanları kurtarmalıyız” diyor.
Bu söylemlerin nihayet iktidar kanadında makes bulması, İçişleri Bakanlığımız başta olmak üzere ilgili kurumların ve devletimizin bu meseleye topyekûn, en üst düzeyden ciddi çalışmalarla eğilmeye başlaması son derece kıymetlidir. Bu tablo, Türkiye’yi karalamaya yönelik bir muhalefet anlayışının değil; sorumlu, ciddi ve çözüm üretmeyi önceleyen bir muhalefet dilinin sonuç alabildiğini göstermektedir.
İşte tam da bu noktada Yavuz Ağıralioğlu’nun Türk siyasetine kazandırdığı yeni muhalefet anlayışı belirginleşmektedir. Eleştirirken çözüm öneren, sorunları dile getirirken devleti yıpratmayan, milletin derdiyle dertlenen bir muhalefet… Görünen o ki, sadece bu alanda değil; ekonomi, adalet, eğitim, sosyal yapı ve devlet düzenine ilişkin birçok başlıkta Yavuz Başkan ve ekibinin ortaya koyduğu çözüm önerileri de hükümet ve devlet aklı tarafından yavaş yavaş dikkate alınmaya başlanmaktadır. Uygulamaya geçen her adım, yapıcı muhalefetin iktidar olmadan da ülkeye katkı sunabileceğinin açık bir göstergesidir.
Türkiye’de muhalefet anlayışını artık birbirini karalama, suçlama ve ötekileştirme döneminden çıkarıp; çözüm odaklı, sorumlu ve ahlaklı bir çizgiye evirmek zorundayız. Aksi hâlde siyaset, milletin sorunlarını çözmenin değil; kendi kavgalarını büyütmenin aracı olmaya devam eder. Anlaşılan o ki Yavuz Ağıralioğlu, Türk siyasetinde bu alışkanlıkları temelden sarsacak bir değişimin öncüsü olmaya adaydır.
Yavuz Başkan’ın siyasete taşıdığı nezaket dili artık inkâr edilemez biçimde fark edilmektedir. “Politikanın karşılıklı kavgalarına ayıracak bir saniyemiz yok” derken, sadece bir üslup tercihi değil; bir öncelik sıralaması ortaya koymaktadır. “Önümüzde dağ gibi devletin ve milletin sorunları var. Biz bunlar üzerinde odaklanacağız” diyerek siyasetin asli görevini hatırlatmaktadır. Çözümler üzerinde duracağız, diyor. Kavga değil; çözüm üreteceğiz, diyor.
Bu yaklaşım, devlet ve millet ayrımını da son derece net bir şekilde ortaya koymaktadır. “Devletimizin sorunları var; eğer çözemezsek bir devlet sorunumuz olacak” diyor. “Milletimizin sorunları var; eğer çözemezsek bir millet sorunumuz olacak” diyor. Bu cümleler, günü kurtarmaya değil; geleceği inşa etmeye talip bir siyaset anlayışının özeti gibidir.
Yavuz Ağıralioğlu’nun Türk siyasetinde temelden değiştirmeyi hedeflediği iki önemli başlık ise ayrıca dikkat çekicidir. Birincisi şudur: Türk siyasetinde güzel sözler söyleniyor, güzel programlar yazılıyor, etkileyici projeler ortaya konuyor; fakat icraata gelince bunlar hayata geçirilmiyor, hatta çoğu zaman tam tersi yapılıyor. Yavuz Başkan bu anlayışa açıkça itiraz ediyor. “Biz, güzel konuşanlar kadar güzel yapanlar olacağız” diyor. Sadece vaat edenlerin değil; vaadini yerine getirenlerin dönemi başlasın istiyor.
İkinci başlık ise devlet ve toplum hayatına sistem getirme iddiasıdır. Yavuz Ağıralioğlu’nun altını kalın çizgilerle çizdiği bu mesele, beytülmal hassasiyetidir. “Devletin kör kuruşunu, beytülmalin bir kuruşunu ben de çalsam, en yakınım da çalsa; bağımsız hâle getirdiğimiz hukuk bizden de hesap sorabilecek” diyor. İşte bu cümle, güvenin ve adaletin temelini oluşturan siyaset ahlakını özetlemektedir.
Yavuz Ağıralioğlu ve ekibi, bu söylemleriyle tanındıkça sevilmekte; sevildikçe güvenilmektedir. Türk milletinde yeniden bir umut, yeniden bir güven duygusu filizlenmektedir. Bu, sadece bir partiye değil; siyasetin kendisine duyulan güvenin yeniden inşası anlamına gelmektedir.
Ne diyelim…
Allah muvaffak eylesin.
Allah bu gayrete zeval vermesin.

