REFAHIN KARANLIK YÜZÜ
REFAH ve KONFOR BİZE PAHALIYA MI PATLIYOR?
Son günlerde haberleri açmaya, sosyal basında şöyle bir dolanmaya korkar olduk.
Toplumun önünde olan, milyonlarca gencin hayranlıkla izlediği isimlerin birer birer sarsıcı iddialarla gündeme gelmesi içimizi sızlatıyor.
İnşallah bu isimler masumdur temennisi ile beraber; oyuncu İ. Sak, popüler figür A. Tilki gibi gençlerin idolü olan isimlerin yaşam tarzı tartışmaları ve hatta ağırbaşlı duruşuyla tanınan spiker M. A. Ersoy gibi simaların uyuşturucu operasyonları kapsamında isimlerinin geçmesi veya gözaltı süreçleri gibi haberler hafızalarımızda hala taze. Bir yanda parıltılı sahneler, diğer yanda narkotik baskınları ve sapkın ilişki iddiaları…
Topluma örnek olması beklenen bu “yıldız” isimlerin çevresinde dönen bu sarsıcı haberler, hepimizi derin bir düşünceye sevk etti.
İnsan sormadan edemiyor: Bu kadar refah, bu kadar konfor aslında bir tehdit mi?
Gelişmek, zenginleşmek ve rahat bir hayat sürmek, beraberinde illa ahlaki bir çürümeyi mi getirmek zorunda? Yoksa biz bir yerde yanlış mı yapıyoruz?
Şöyle ki…
Tarihin tozlu sayfalarına baktığımızda, büyük medeniyetlerin ordular yenildiği için değil, ahlakları çöktüğü için yıkıldığını görüyoruz.
Mesela Roma İmparatorluğu’nun çöküş dönemine bir bakın; öyle bir haz deliliğine tutulmuşlardı ki, yemek yeme zevkini tekrar tekrar yaşayabilmek için doyduklarında boğazlarına cisimler sokup kendilerini zorla kusturur (gaseyan eder), sonra sofraya yeniden otururlardı. Sırf o anlık damak zevki için vücutlarına işkence eden bu zihniyet, aslında ruhun nasıl bir açlık ve doyumsuzluk içinde olduğunun kanıtıydı.
İşte bugün ekranlarda izlediğimiz o “sınır tanımayan” hayatlar, uyuşturucu sarmalları ve kirli kazançlarla beslenen sapkınlıklar, o günkü Roma sofralarındaki mide bulandıran sahnelerden farksızdır.
Zevkin dibini ararken insanlığını kaybeden her toplum, kendi sonunu kendi elleriyle hazırlar.
Kur’an-ı Kerim’in “Mütref” dediği; yani varlık içinde şımarıp azgınlaşan, “para bende, haz bende, kural tanımam” diyen o kesim, bugün modern kılıflarla yeniden karşımızda.
Sodom ve Gomore hikayesi sadece bir geçmiş zaman masalı değil; emeğin yerini hazzın, adaletin yerini kibrin aldığı her devir için ilahi bir uyarı levhasıdır.
Peki, Kur’an bu çıkmazdan kurtulmamız için bize nasıl bir yol haritası çiziyor?
Gelin, o ebedi pusulaya birlikte bakalım:
1. “Mülk Allah’ındır” Bilinci (Emanetçi Olmak):
Kur’an bize şunu hatırlatır: Sahip olduğun o lüks imkanlar aslında senin değil; sana bir süreliğine denemen için verilmiş birer emanettir.
Karun, “Bu serveti kendi bilgimle kazandım” dediği an kaybetti.
Bugünün yozlaşmış ünlüleri de “Bu hayat benim, dilediğim gibi savururum” dedikleri noktada batıyorlar.
Eğer refahı “mülkiyet” değil de “emanet” olarak görürsek, konfor bizi azgınlaştıramaz; aksine tevazuya sevk eder.
2. Refahın Panzehiri: İnfak ve Sosyal Adalet:
Kur’an, zenginliğin sadece belli bir zümrenin elinde dönüp duran bir güç olmasını yasaklar.
Bugün yaşadığımız ahlaki çürümenin temelinde, sosyal uçurumlar var.
Bir yanda uyuşturucu ve sapkın ilişkilerle gününü gün eden “yıldızlar”, diğer yanda alın teriyle asgari geçim derdinde olan ama o hayatlara imrenen temiz gençler… Kur’an’ın “İnfak” emri, sadece bir yardım değil, toplumun sinir uçlarını birbirine bağlayan bir dayanışma köprüsüdür. Paylaşılmayan refah kokar, çürür ve sonunda sahibini de zehirler.
3. “Emek” ve “Sa’y” (Çaba) Şartı:
Yüce kitabımızda “İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır” buyurulur.
Bugün gençlerimizi suç batağına çeken en büyük tuzak, “çalışmadan ve üretmeden” elde edilen zahmetsiz hayat illüzyonudur. Kur’an’ın çizdiği toplum modelinde, refahın seviyesi ne olursa olsun “üretmek” ve “çaba sarf etmek” esastır. Alın teri kurumadan hakkın verildiği bir toplumda, ekranlardaki o “karanlık ve kirli kazançlar” prim yapamaz.
4. İffet ve Haya: Ruhun Koruma Kalkanı:
Gündemdeki sapkınlıkların ve uyuşturucu batağının ilacı; Kur’an’ın emrettiği “iffet” kavramıdır. İffet, sadece bedeni değil, gözü, kulağı ve kalbi de haramdan korumaktır. “Haya imandandır” düsturuyla hareket eden bir toplumda, rezillik “ün” getirmez; aksine mahcubiyet sebebi olur.
Dostlar, gelişmiş ve müreffeh bir toplum olmak hayal değil. Ama bu ancak; refahı adaletle, konforu edeple, gücü ise merhametle dengelediğimizde mümkündür.
Pusulamız her zaman “Kur’an, Sünnet ve Vicdan,” terazimiz her zaman “Ahlak” olsun.
Roma’nın kusma odaları onları kurtarmadı, Karun’un hazineleri onu yerin dibine girmekten alıkoymadı; bizi de sadece binalarımız kurtarmayacak.
BİZİ KURTARACAK OLAN; REFAHIN İÇİNDE BOĞULMAYAN, KONFORA RUHUNU SATMAYAN O SARSILMAZ KARAKTERİMİZDİR.
ZİYARETÇİ YORUMLARI
BİR YORUM YAZ


