KONJONKTÜREL SİYASİ BİR YORUM
Mevcut Ak Parti hükumetlerinin yirmi beş yıla yakın icraatlarını göz önüne alarak bir değerlendirme yaparsak, çok büyük hatalarla birlikte çok da büyük işlerin yapılmış olduğunu kabul etmek zorundayız.
Orta ve ileri yaş insanları Ak Parti öncesi bu ülkenin hangi durumda olduğunu çok iyi bilirler.
Kelimenin tam anlamıyla bir kaos ortamı vardı.
Devletin önemli makam ve mevkilerine bürokrat atamalarında dahi büyük zorluklar çekiliyor ve o önemli makamlar aylarca ve hatta yıllarca boş kalabiliyordu. Sağlıklı bir icraat yapılamıyor, çeşitli milletvekili pazarları kurulup güya iktidarlar oluşturulmaya çalışılıyordu.
Kişi başına milli gelirimiz 3000 dalarlar civarında zık -zaklar çiziyordu.
Adam kayırma, yolsuzluk, işsizlik her türlü melanetin en alası bu ülkede cirit atıyordu.
Her şeyden önemli ülkemiz kendi Cumhurbaşkanını dahi seçemediği günleri yaşadık.
Bütün bu olumsuzlukları saymakla bitiremeyiz.
Dini hassasiyeti olan insanlar itilip kalkılıyor, başörtüsü yasaklı. Bir ikinci sınıf insan modeli oluşturulmuştu bu ülkede.
Yargı derseniz daha fecaatlerle yürüyor. Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığını önlemek için zamanın Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu Anayasayı delen hüküm ihdas ediyor o meşhur 376 sayısını Cumhurbaşkanını seçmek için şart olduğuna karar verebiliyordu.
Bunlar çok komik haller!
Bugün bu dönemi özleyerek yeniden o günlere dönmek için gayret sarf edenlerin bu hallerine şaşkınım.
Bu gün geçmişteki bir çok yanlışın yapılabilmesine imkân sağlayan o eski yasalar yürürlükten kaldırılmış ve bu yanlışların yeniden yapılabilmesi imkânsız hale gelmiştir.
Başta Cumhurbaşkanı halk tarafından seçiliyor, kimse ayak oyunu yapamaz.
Ülke tek elden yönetilerek pek çok zaman alıcı süreçler yok ediliyor.
Tek elden kelimesine çok takılanlar olabilir, Tek el kelimesinden, sorumlu kişinin bir kişi olmasını kastediyorum. Değilse elbette ki, yönetme sorumluluğunu üstlenen Cumhurbaşkanı kararları alırken aklına geldiği gibi davranmıyor. Pek çok danışmanı ve nihayet parti meclisi ve Anayasa sair yasalar dikkate alınıyordur.
Bir an için şöyle düşünelim, bin kişilik bir danışma meclisi var ve bir konuda karar verecekler. Yapılan oylamada 499 kişi evet 501 kişi de hayır dedi. Burada sonucu değiştiren bir kişinin kararı olmayacak mı?
Neresinden bakarsanız bakın daima nihai karar bir kişinin kararı olur?
Bu nedenle de Cumhurbaşkanlığı hükumet sistemini yerden yere vurmanın bir anlamı yoktur.
Bu sistemde karar alma süreçleri hızlı çalışır ve yapılacak işlerin uzun sürelerde onun bunun keyfini bekleyerek süre kaybetmeyi önler.
Hani derler ya “en kötü bir karar da kararsızlıktan daha iyidir”
Şimdi de gelelim mevcut hükumetin yanlışlarına,
Suriye konusunda başlangıçta hatalı politikalar izlendi, ABD ile Rahip Bronson konusunda hatalı söylemlerde bulunuldu. AB ile ilişkilerde kararsız tutumlar izlendi v.s
Diğer yandan Türkiye’nin en büyük problemi olan gelir dağılımı konusunda son derece yetersiz ve mantıksız politikalar izlenmekte ve bu politikalardan vaz geçileceğini ima eden tek bir adım dahi atılmamaktadır.
Merhum N.Fazil Kısakürek’in deyimi ile “Bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul. Bu taksimi kurt yapmaz kuzulara şah olsa “ Türkiye baştan beri bu açmazdan kurtulamadı ve bu açmaz halen devam etmektedir.
Üretim tüketim dengeleri rasyonel bir düzeyde tutulamamakta bu nedenle az gelirli vatandaşlar büyük mağduriyetler yaşamaktadır.
İktidarın hatalarına çok daha eklenebilir. Bunların hepsini burada saymaya gerek yok. Bütün bu hataları hükumet de tüm vatandaşlar da iyi biliyor.
Son olarak şunu söylemek isterim ki, sıfır hata ile görev yapacak bir iktidarı kimse beklemesin. Böyle bir dürüm dünyanın hiçbir yerinde yok.
Mevcut muhalefet vatandaşa daha aydınlık bir yol gösterip vatandaşı ikna edebilse dünyanın hiçbir yerinde bir iktidar 25 yıl ayakta kalamaz.
Değişmeyen tek şey değişimdir.
16.07.2025 M.Sadullah SAĞLAM


